KÜÇÜK BİR KAHVE MOLASI

Size küçük bir yazı yazmak istedim. Yani herşeyden biraz da olsa uzaklaşıp bu Küçük hikayeyi kahvenizi alıp okumanızı isterim. Açıkçası bunu yazarken kendimi gerçekten zor tuttum. Allah böyle bir şeyi kimseye yaşatmasın. Evet, belki böyle bir duyguyu yaşamadım ama, ben içimde öldürdüm sevdiğim adamı. En azından bunu yazacak kadar bir tecrübem vardı. Her neyse. Şimdiden teşekkür ederim🌹🌙

~Üzgünüm. Hastayı kaybettik...Başınız sağolsun...

Bu sözle gözümden aniden bir damla yaş süzüldü. Bu acıyı derinden hissetmiştim. Boş bakışlarımı doktorun gözlerine dikmiştim. Kafamda kopan fırtınalar ise tarif edilmezdi. Gözlerimden akan yaşlar dahada artıyor, kalp ritmim ise hızlanıyordu. Tanıdık bir acıydı. Ama tekrar yaşıyor olsam bile acıyı hafifletmemiş, aksine arttırmıştı. Ve bir kişi daha yanımdan gitmişti. Can parçamdan biri daha gitmişti. Peki ben buna nasıl dayanıcaktım? Bu acıyı nasıl bitiricektim? Dayanılmaz bir duyguydu bu yaşadığım. Nefesim bana yetmiyordu.
~HAMZA!!!!
Bu çığlık sesiyle irkildim ama arkamı dönecek gücü hissedemedim. Ağlama sesleri artıyordu. Anne feryatı arşı alayı titretiyordu. Omuzumda hissettiğim el ile arkama yavaşça döndüm. Hamza 'nın abisi ağlıyordu. Ve bana bakarken o acı verici sözler döküldü dudaklarından.
~Başımız sağolsun Dilruba...
Ağlıyordu o da . Herkez gibi o da ağlıyordu. Ama ben?... Ben tıkanmıştım. Ne konuşabiliyor. Ne nefes alabiliyorum... İçimde kopan sessiz bir çığlık. Ve Gözlerimden süzülen yaşlar... Sevdiğim. İki gözüm. Sol yanım. Diğer yarım. İki dünyam. Göz bebeğim. Birtanem. Yârim. Canımın en içi.... HERŞEYİM...
Gitmişti buradan. Beni bırakıp. Beni burada yanlız bırakıp gitmişti. Gelmeyecekti artık...
...


Evin kapısını açarken içimin titrediğini hissettim. Kapıyı açıp içeri girdim ve evin anahtarını anahtarlığa asıcaktım ki anahtarlığı boş görünce gözlerim doldu yine. Ben işten geldiğimde hep bir anahtar olurdu orda. Hamza benden önce gelirdi. Evlendiğimiz o gün gözümün önüne geldi birden. Düşüncesi kalbimin hızlı atmasına sebep oldu aniden.


Ağlamaktan o kadar yorulmuştum ki daha fazla ağlayacak gücü bulamıyordum kendimde. Salona doğru yavaş ve sakin adımlarla girdim. Salonu sakince izledim olduğum yerde. Gerçekten de çok yorgun hissediyordum. Ama uyumak gelmiyordu içimden. Salondaki koltuklardan birine doğru ilerledim. Kendimi koltuğa bir anda bıraktım.

Kafamda o kadar çok şey vardı ki. Onsuz bir hayat düşünemiyorken bile, artık onsuz devam etmek zorundaydım hayatıma. Anılar gözümün önüne geliyordu aralıksız bir şekilde. Daha fazla dayanamıyorum. Bu acı nasıl bu kadar berbat ve çaresiz hissettirebilirdi. Gözlerimde dolan yaşlar kendilerini serbest bıraktılar. Yanımda duran Küçük kırlenti aldım elime. Ve kafamı ona gömdüm. Sinmişti  eşsiz, güzel, huzur kokan o kokusu. İçime, en derinlere kadar çektim kokusunu. Bu kokuda huzur vardı. Ama ilk defa bu kokuyu içime çekerken acı hissetmiştim içimde.  Canım cok acıyordu. Ağlarken çığlık sesimi yastığa boğdum. Duygularım hiç bu kadar keskin ve acınası olmamıştı. O değil de, ben ölmüştüm sanki. Kokusunu bir daha çektim içime. Unutmaktan o kadar korktum ki o an. Yüzünü unutmak, sesini unutmak, KOKUSUNU unutmak... Bunlar unutulur mu? Derler ki; Sevdiğinin ilk önce kokusunu unutursun derler. Sonra yüzünü unutursun. Ve sonra da sesini unutusun... Kulağa o kadar korkunç geliyor ki. Ama ben bunu...Yapmam! Yapamam!.. Öldü evet .Ama ben onu içimde de yaşatırım...
ŞURA...

Yorumlar

Popüler Yayınlar